DİĞER
“Taşrayı anlamak ve anlatmak için hep aynı formülü uygulamak ne kadar özgün ve yaratıcı? Bu yıl Altın Portakal’da yarışan ve Boğaziçi Film Festivali’nde gösterilen iki film, Kar ve Ayı ile Karanlık Gece üzerinden bu soruya cevap arayalım…”
Romandaki üç karakteri var eden iklimler bu kadar farklı olduğunda her birini anlamak için de sadece bakmak yeterli olmaz, daha incelikli bir bakış ve görme eylemi ihtiyacı hâsıl olur. Bu da söz konusu üç hikâye arasındaki en temel farklardan birisini görünür kılar: 'Bazen bakış, görmek için yeterli gelmez.'”
"Uçurumu, uçsuz bucaksız sonsuz karanlık anlamında gibi düşünebiliriz. Bireyin ruhunun görünmeyen koyu yanları ve gölgeleri. Uçurumu seçmek, bu karanlığı tercih etmek aslında. Yerleşmek de bu karanlığı mesken bellemek anlamında görülebilir. Başlıkta kullanılan uçuruma yerleşme hali bu durumu salt ifade ediyor: Tarafsız ve yargılamayan bir dil söz konusu."
“Yazmak benim için susmaya, kabullenmeye, saklamaya, neyse demeye alıştırıldığımız toplumda kendimle, gerçeğimle, geçmişim ve geleceğimle barışma hali.”
“Kuiri bir teoriden önce kimlik meselesi/yaşama biçimi olarak algıladığım için metni kuirleştirmek gibi ayrıca bir çaba sarf etmedim. Kurduğum her mısra, denediğim her biçim zaten benim yaşamımdan, benim tarihimden, bana ait olan her şeyden kopup geldi.”
Pandemide tiyatro salonları kapandı, ama sanatçılar salonsuz kalmadılar. Mahkeme salonlarında olanlardan bazıları: Metin Akpınar, Müjdat Gezen, Yılmaz Odabaşı, Ruhi Karadağ, Burak Aydoğduoğlu, Aydan Canbula, Levent Üzümcü, Ağaçkakan, İzinsiz, Mehmet Özer, Genco Erkal...
"O kadar zorluktan, çekilen onca acıdan sonra insanın yüreği bir ödül bekler ya! Sürgünde de olsak Yılmaz ailesiyleydi, hep birlikteydik. Sinema için gerçekleştirecek projeleri vardı, birlikte yapacaklarımız, düşlerimiz… Ama olmadı."
“Önceliğim dürüst bir şey yakalamaktı, sıkıcı ve karanlık yanlarımı da masaya koymaktan çekinmeyecektim, ama bunu yaparken bencil olmayacaktım, seslerin dinleyen herkesi kendi içsel yolculuğuna çıkartabilecek nitelikte olmasını istiyordum...”
"Akıp Giden Günlerimiz’deki birkaç öyküde yinelenen motifler var. Bunlardan biri hikâye anlatmakla ilgili. Öykü kişileri karşısındakiyle iletişim kurmakta zorlandıklarında hikâye anlatmakta bir çare umuyorlar, ne var ki farklı nedenlerle hikâye anlatmak da iletişimi sağlamıyor ya da kolaylaştırmıyor, en azından ilk seferde."
Tanpınar, beş şehir üzerinden yaptığı anlatılarda, geçmiş ile yüzleşmeyi değil, unutmanın şerbetini olumlar. Bunu yaparken de tüm bu yaşananların “bir yıkım değil, bir ders’’ olduğunu vurgular. Bu ders elbette ki, her zaman vatanı Türk ve Sünni olmayanlara karşı müdafaa etmenin gerekliliğidir
1957 yılının ilk yarısı Sait Faik Hikâye Armağanı etrafında dönen ateşli tartışmalara sahne olurken, sessizliğini koruyan Özcan Ergüder yalnızca Erdal Öz'ün sorularını yanıtlar. K24 Evvel Zaman sayfalarında yarım asır geriye, dönemin edebiyat tartışmalarına gidiyoruz...
Kadın bedeninin doğurganlığının kontrol altına alınmasının, neslin devamı için cinsiyet baskısının, ötekileştirmenin, hayali ya da gerçek düşmanlar yaratmanın temelinde cinsel enerjinin ve cinsiyetçiliğin harmanlanarak totaliterleşmeyi genişlettiğini çok iyi bilir ve öykülerinde kullanır Margaret Atwood...
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.